Yol ayrımındaki Türkiye

Geçen yılın sonbaharında çıkan “Yol Ayrımındaki Türkiye” adlı kitabı bir türlü fırsat bulup okuyamamıştım. Yarıyıl tatilinde bir çırpıda okuyup bitirdim ve Türkiye’nin son on yılda nasıl büyük bir fırsatı kaçırdığını -gayet sağlam verilerle- bir kez daha gördüm…

Kitabın yazarı Doç. Dr. Selçuk Şirin’i pek çoğunuz tanıyordur. New York Üniversitesi öğretim üyesi Selçuk Şirin, hem televizyonlardaki tartışma programlarında, hem de köşe yazılarında sayısal verilere dayalı analizleriyle dikkat çeken bir isim.

Malumunuz, Türkiye’de tartışmalar daha çok hamasetle yürür; ülke de genellikle böyle yönetilir.  Verilere, istatistiklere ve bunlara dayalı analizlere pek itibar eden olmaz.  Eh, zaten olmadığı için 2014-2015 arasında bir yıl gibi kısa bir sürede ekonomik büyüklük sıralamasında 17’ncilikten 19’unculuğa düşmedik mi?

Selçuk Hoca’nın da dediği gibi Türkiye’nin 21’inci yüzyıl için bundan 10 yıl önceki hedefi, dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasına girebilmekti. İlk 5-6 yıl işler iyi gider gibi olsuysa da sonra bir de baktık ki, bir arpa boyu yol kat etmişiz. Hatta alınan mesafeyi anlatmak için  arpa boyu bile fazla aslında. Zira The Economist’in projeksiyonlarına göre, bırakın dünyada ilk 10 ekonomi içinde yer almayı, 2025’te ilk 20 ekonomi arasında bile zar zor yer alacağız. Yani lig atlamak bir yana neredeyse küme düşeceğiz.

Aslında bu duruma kaçınılmaz olarak ve göz göre göre geldik. Çünkü ülkenin eli kalem tutan her aklı başında insanı gibi, benim de bu köşede zaman zaman yazmaya çalıştığım üzere Türkiye, önümüzdeki 20 yıllık büyüme dalgasının lokomotifi olacak katma değerli ürünleri ortaya çıkarabilecek altyapıdan yoksun. Yenilikçi ve rekabetçi bir ekonomi için gereken koşullardan da hızla uzaklaşıyor.

Türkiye’nin gardan henüz yeni kalkmakta olan bu treni de kaçırmasının nedeni bu kez sermaye yetersizliği, fakirlik veya kapalı bir ekonomiye sahip olması değil. Bu kez kaybetmemizin temelinde, Selçuk Şirin’in kitabında çok güzel ortaya koyduğu gibi “özgürlük ve hukuk” sorunu yatıyor.

hukuk_devleti_endeksiŞimdi “özgürlükle kalkınmanın zenginleşmenin ne ilgisi var” diyenler çok olacaktır. Elbette var, hem de çok var. Selçuk Şirin, dünyaya inovasyonlar konusunda öncülük eden ülkelerde var olan üç ortak özelliğin altını çiziyor. Bunlardan biri bilgiye ulaşma konusundaki serbestlik, ikincisi adalet, üçüncüsü ise dayanışma. Yani ekonomi yeni bir aşamaya geçiyor, ama dayandığı temeller hiç de yeni değil. Bildiğiniz aydınlanma değerleri.

Bilgiye ulaşma ve ifade özgürlüğü, refahı ortaya çıkartan en büyük güç aslında. Bu özgürlüklerin en iyi durumda olduğu ülkelerin en zengin ülkeler olması da boşuna değil. Bilgi serbestçe paylaşıldığında, paylaşma ve açıklamanın önünde siyasal engeller olmadığında, yeni fikirler ve dolayısıyla inovasyonlar çok daha kolay ortaya çıkıyor. Tabii, bu özgürlüğün bir de hukuk sistemiyle desteklenmesi gerekiyor. Hukuk devletiyle kişi başına düşen gelir  arasında da doğrusal bir bağ var. Hukuk, hem özgürlüklerin güvence altına alınması, hem de yerli-yabancı sermayenin ülkede güven içinde çalışabilmesi için gerekli şartlardan biri.

Türkiye ise bu iki konuda da oldukça gerilerden geliyor. Basın ve ifade özgürlüğü sıralamasında dünyada 180 ülke içinde 154’üncü, hukuk devleti sıralamasında ise 99 ülke arasında 80’nci sırada yer alıyor. Bu nedenle inovasyon konusunda da, kişi başına gelir konusunda da Meksika’yla birlikte hep son sıraları paylaşıyoruz.

Selçuk Şirin, hukuk ve özgürlük sorunu aşılmadan Türkiye’nin zenginlik üretmesinin mümkün olmadığının altını kalın kalın çiziyor. Bunlar olmadan tepetaklak aşağı doğru gideceğimizin de… Yani kitabın alt başlığının “Ya özgürlük, ya sefalet” olması boşuna değil. Diğer yandan hukuk ve özgürlük konusundaki durum, 100 bin kişiye düşen polis sayısında Avrupa’da ilk beşte yer almamızın pek de tesadüf olmadığını gösteriyor.

pisa_sonuclari_171944Selçuk Şirin, özgürlük, adalet ve dayanışma unsurlarının yanına elbette bir de eğitim konusunu katıyor. Kitapta bu konuda oldukça fazla veri ve analiz var. Örneğin çocuklarımıza problem çözmeyi öğretemediğimiz için problemlerimizi bir türlü çözemeyişimiz gibi…

Yol Ayrımındaki Türkiye, eğitimden silahlanmaya, turizmden teröre kadar pek çok konuda, yaşadığımız olumsuzluklarla ilgili somut ve anlaşılır veriler sunan, veriler sunmakla kalmayıp çözümün hangi noktalarda aranması gerektiğini de gösteren bir kitap. Üstelik bunu herkesin anlayacağı, kolay okunabilecek keyifli bir dille yapıyor. Bu nedenle özellikle iş dönyasında herkesin okumasında fayda var.

Ha unutmadan bir de sol cenahta siyaset yapanlara “Türkiye’de sol neden hiçbir zaman çoğunluğun desteğini alamadı” başlıklı yazı ve devamındakileri özellikle tavsiye ediyorum.