Türkiye’de öyle gelişmeler oluyor ki, “vade” kavramı artık anlamını yitirmiş durumda. Banka hesabınızın vadesinden söz etmiyorum, iş hayatındaki “dönem” kavramından söz ediyorum. Hani planlar yaparız ya; “kısa vadede şunları yapacağız, orta vadeli planlarımız bunlar, uzun dönemli hedeflerimiz ise şöyle şöyle” diye…
Gerçi uzun vade diye bir şey çok anlamlı olmayabilir. J. M. Keynes’in dediği gibi “Uzun vadede hepimiz ölüyüz” ve bu nedenle uzun vadeli planlar yapmak çok da anlamlı değil, ama en azından kısa ve orta vadenin iş dünyası için hala bir anlamı var gibi duruyor. Var gibi duruyor dedim, ama kısa ve orta vade sözü de son dönemde biraz anlamını yitirmiş gibi. Olaylar o denli hızlı gelişiyor ve dengeler o denli hızlı değişiyor ki, yaptığınız öngörülerin bir anlamı kalmıyor.
Hadi uzun vadeyi geçtik diyelim; şirketiniz için kısa dönemli bir plan yapacaksınız. Burada “Kısa vade” dediğinizde aslında zamanı kastetmezsiniz. Plan yaparken “kısa vade” dediğiniz şey, aslında sizin dışınızdaki koşulların değişmeyeceğini öngördüğünüz süredir. Yani kısa vade dediğinizde aslında “Koşullar aynı kaldığı sürece” demek istersiniz ve planlarınızı o koşullara göre yaparsınız.
İnternette hisse senedi yatırımıyla ilgili bir sitede rastladım. Bu site 2004’te ziyaretçilerine “Kısa, orta ve uzun vade”nin anlamını sormuş. Katılımcılardan yarıya yakını kısa vadeyi, 1-30 gün, orta vadeyi 30-120 gün, uzun vadeyi ise 6-36 ay arasında tanımlamış. Değişik cevaplar verenler arasında uzun vadeyi yüzde 15-20 arasında oranlarla, 6-12 ay, 60-120 gün ve 45-90 gün olarak tanımlayanlar da olmuş. Ankete katılanların yüzde 4’e yakın bölümü de uzun vadeyi 15’le 60 gün gibi çok daha kısa bir süre olarak algıladığını söylemiş.
Sözünü ettiğim ankete katılanlar hisse senedi yatırımcıları. Yani dünyayı reel girişimciden, yöneticiden veya iş insanlarından farklı algılayabilirler. Buna rağmen bundan 10 yıl önce hisse senedi yatırımcıları için bile kısa vade 30 güne, orta vade 3 aya uzun vade ise 3 yıla kadar uzayabiliyormuş. Böyle bir anket şimdi ve iş dünyasında yapılsa sonucu ne çıkar doğrusu çok merak ediyorum. Muhtemelen kısa vade 1 ile üç gün arası, orta vade bir hafta ile bir ay arası, uzun vade ise en fazla bir ayla altı ay arası algılanıyordur. Zira bugünün Türkiyesinde yatağa başınızın koyup aynı koşullara uyanmama ihtimaliniz oldukça yüksek ve bu ihtimal, ertesi sabahı sizin için uzun vade yani öngörülemeyen bir gelecek haline getiriyor.
Enflasyon, kapitalist sistem için oldukça riskli bir ortam olarak kabul edilir. Bu nedenle merkez bankalarının enflasyonu kontrol altına alma misyonu yasalaştırılır ve aynı amaçla merkez bankalarının bağımsızlığı teminat altına alınır. Keynes’ten Freidman’a sistemin restorasyonuna katkıda bulunan tüm iktisatçılar bu tehlikeye dikkat çekerler. Ancak sistem için düşük enflasyon kadar, başka gereklilikler de vardır. Bunlardan biri siyasi sistem içindeki öngörülebilirlikler, diğeri de hukuksal güvencelerdir. Kapitalist devletlerde sistemi çalıştıran güç bu unsurların sürekliliği ve uyumudur. Yani sermaye, faaliyetini devam ettirebilmek için öngörüde bulunabileceği bir ortam ve kendisini güvende hissedeceği hukuki teminatlar ister. Bunu da sistemin geliştirdiği kurumlar sağlar.
Bu kurumlardan birini veya bir kaçını ortadan kaldırdığınızda sistemde bozulmalar meydana gelir. Bu kurumlardan bazılarının güçlenmesi, bazılarının güçten düşmesi dengesizlikler oluşturur ve istikrarsızlıklara yol açar. Bu kurumların hepsini birden ortadan kaldırdığınızda ise sistem diye bir şey kalmaz. Sistem olmayınca öngörülebilirlikler ortadan kalkar, tekin olmayan bir ortam oluşur ve sistemin yeniden kendini dengelemesi şansı olmaz.
Peki yeni bir denge kurulamaz mı? Elbette kurulabilir, bunun tarihte örnekleri de vardır. Ancak kurulacak dengenin eskisine göre daha az kusurlu olması gerekir ki, sürdürülebilirliği olsun. Yani bir nevi yaratıcı yıkım yaşanması gerekir. Bunun tam tersini yaparsanız, tüm kurumları ortadan kaldırıp bunların yerine tek bir kişiyi koyarsanız bu yeni ve sürdürülebilir bir denge noktası oluşturamaz. Çünkü bu, insanlığın deneyip daha iyisini bulduğu bir sistemden vazgeçip daha geri bir noktaya dönmektir ki, bu diyaktiğe filan -hadi uzatmayayım- külliyen aykırıdır ve mümkün değildir.
Sonuç olarak herkesin külahını önüne koyup düşünmesi gereken bir dönemden geçiyoruz ve günlerimiz de sayılı. Sonra bir gün yatıp ertesi gün kalktığımızda hiçbir şeyi yerinde bulamayabiliriz.