Google ve Facebook “ideal” web ortamını yaratmak istiyor

Google arama motorunun çalışma prensiplerinin şeffaf olmaması, uzun zaman akademisyenler arasında tartışma konusu oldu. Google  otonom araçlar, akıllı telefonlar  üretmeye ve mail hizmeti sunmaya başlamadan önce akademisyenler, şirketin bilgi sunma şeklini belirleyen ilkeleri açıklamasını istiyordu. Şimdi, 10 yıl sonra ise, web üzerinde sunulan filtresiz, kayıtsız, öznel ve kirli bilgilerin etkisi, daha önce hiç olmadığı gibi hissediliyor.

Google, hakkında yapılan olumsuz yorumlara “otomatik önerme” sonuçlarını kaldırarak tepki verdi. Örnek olarak eskiden Google’a “Yahudiler bir…” yazdığınızda otomatik olarak “Yahudiler bir şeytandır” önermesi geliyordu. Google bunu sansürleyerek artık otomatik önerme kısmında nefret söylemine izin vermiyor.

Bir benzer “yalan haber” felaketi de ABD Başkanlık seçimleri sırasında Facebook platformunda yaşanmıştı. Ertesinde Facebook’un CEO’su Mark Zuckenberg, sorunun kendilerinde olduğunu, sitenin reklam politikasına göre, doğruluk payı ne olursa olsun, hızla yayılması muthemel olan sansasyonel ve sahte haberlere hiçbir filtreleme uygulamadan ödeme yaptığını itiraf etmiş, Facebook’un sahte haberi ayırt etmesi gerektiğini söylemişti.

Facebook şimdi kendi yarattığı sorunu çözmeye çalışıyor. Bunun için ise içeriğin güvenilirliğini değerlendirebilecek algoritmik çözümlemeler geliştiriyor. Bu yaklaşım uzun vadede bazı sosyal sorunlar doğurabilir. Bu düşünce ile Facebook’un algoritmasına göre şekillenen filtreleme ölçeği ve güç, kullanıcıların dış kaynalıklı internet kullanım şeklini etkileyebilir. Yani, Facebook’un idealindeki “güvenilir” dış kaynaklı içerik standartları, insanların gözünde bir “içerik” ideali oluşabilir. Bunun teknolojiye olan inancımızı ve ilişkimizi nasıl etkileyeceği bir merak konusuyken, 21. Yüzyılda dijital becerilerimizi çeşitlendirmek yerine kısıtlanmaya çalışılması da tartışılıyor. Google, Facebook ve geri kalanları tarafından “tasarlanmış” web ortamı bizim doğru ya da yalan haberi ayırt edemeyeceğimizi ön görüyor.

Artık bilgiye ulaşımımız çok daha hızlı. Bir New York Times makalesinin ardından politikacılar ile ilgili yalan haberler, onun hemen altında yakın bir arkadaşımızın paylaştığı köpek videosunu görebiliyoruz. Orta Doğu savaşı hakkında hiçbir yerden duyamayacağımız haberlere erişebiliyoruz. Her zamankinden daha fazla bilgi kaynağımız var fakat, kullanıcılar pasifleştirilmeye çalışılıyor. İnsanlar, pasif bireyler olmak için programlanıyor.

Rekabetsizce ve rahat bir şekilde bilgi paylaşabilmek herkes için çok cazip olsa da biraz zahmetine katlanmakta fayda var. Evet, neyin doğrulanması gerektiğine karar vermek çok efor istiyor olabilir fakat hızlıca bir Google araştırması bile, bir bilginin doğru olup olmadığını anlamanıza yeter.

Sosyal medya platformları bizi bilgiye boğuyor ve bu bilgiyi bize sadece bir “tık” ile hızlı bi şekilde sunabiliyor. Bu bilgiler bizim duygularımıza işleyip, bizi “öfke” gibi istedikleri duygular içinde sermayeleştiriyor.  Okuduğumuz şeyleri doğrulamamız da fayda var.

Esnek ve sağlam bir demokrasi için, bu güçlü ve yaygın web sitelerinin bizim nasıl düşünme, etkileşim ve davranış biçimlerimizi nasıl etkilediğini anlamak çok önemlidir. Demokrasi sadece iyi bilgilendirilmiş kişilere değil, sorgulama ve bağımsız yargılama yeteneğine sahip bireylere de bağlıdır. Bu kapasite bir zihinsel kastır ve kullandıkça güçlenir. Kasıtlı olarak eleştirel düşünce engellenirse, bu beceriyi geliştirme özelliğimiz de azalır.

kaynak: Why it’s dangerous to outsource our critical thinking to computers