Tünelin ucunda McDonald’s mı var?

Hepimiz yoğun ve stresli bir günün ardından eve gidip, bir duş alıp, uzanmanın hayalini kuruyoruz değil mi? Ne yazık ki yoğun şehir hayatındaki trafik buna her zaman müsaade etmeyebiliyor. Büyük şehirlerde yaşayanlar iyi bilir, navigasyonumuz bazen varacağımız yere 2 km kalmasına rağmen 45 dakika gösterebiliyor.. Milim milim ilerleyen trafikte bir de karnımız açsa işler daha da zorlaşıyor…

İşte McDonald’s da trafiğin yoğun saatlerindeki bu sorundan yararlanarak Birleşik Krallık’ta çarpıcı bir projeyle karşımıza çıktı. McDonald’s’ın bu reklam çalışmasında seçtiği yöntem ise dijital reklam panoları oldu. Markanın hedefi ise trafiğin en yoğun olduğu saatlerde direksiyon başındakilerin dikkatini çekip en yakındaki restoranında ağırlamak.

McDonald’s ve Leo Burnett’in ortaklığıyla başlayan bu proje, fiziksel ve çevrimiçi verileri birleştirerek dikkat çekiyor. Trafiğin en sıkışık olduğu saatlerde yollarda olan sürücüleri hedefleyen dijital reklam panoları “Trafikte sıkışıp kaldın mı? Tünelin ucunda ışık var.” (“Stuck in a jam? There’s a light at the end of the tunnel”) şeklinde beliriyor. Bu ifade açıkça hedefindeki sürücülere seni trafikten kurtarıp, karnını doyurup, mutlu edecek yiyeceği sana sunmak için hazırız fikrini aşılıyor. Tünelin sonunda ışık var ifadesi ise bilinçaltına umut ve güven vaad ediyor.

Trafik açık ve sakin olduğunda ise sade, lezzetli ve dolgun bir Big Mac panoları süslüyor.

Hangi panoda, hangi zamanda, hangi görselin gösterileceği için kullanılan gerçek zamanlı veriler ise Google Traffic API üzerinden elde edilmiş. Projenin medya satın alma ayağını ise OMD ve Talon şirketleri yönetiyor.

Peki Mcdonald’s bunu nasıl yapıyor?

McDonald’s “tüketiciyle bağ kurma ve onları anlama” fikrini en başarılı şekilde pazarlama stratejisine yansıtan markaların başında. 1970’lerin başından beri “Happy Meal” (Mutlu Öğün) fikriyle, her çocuk menüsüyle bir oyuncak vererek kalbimizi kazanmayı başardı. Her dönemin popüler film figürlerine göre oyuncaklar üreten bu marka, ailelerin ve çocukların alışkanlıklarını çok iyi analiz edebildiği için daima trend olmayı başardı. Örneğin bir aile hafta sonu sinemaya Minions filmine gidiyor. Filmden çıktıktan sonra Minions oyuncağı alabilmek için ailenin küçük çocuğu Mcdonald’s’a koşuyor.

Böyle bir dünya markası sadece çocuklara yönelik çalışmalar yapmıyor elbette. Mcdonald’s bir fastfood zinciri olmasına rağmen salata menüleri de mevcut. Hatta ülkemize özel KöfteBurger Menüsü bile var. Yani anlayacağınız Mcdonald’s alttan girip üstten çıkıyor, bize ürünlerini yedirmek için elinden geleni yapıyor. Bize de “I’m lovin it” demek düşüyor.

Kaynak:

http://www.adweek.com/