Sürdürülebilir büyüme nasıl bir şeydir?

Nesteren Şencan Görgülü

Son yıllarda Türk iş dünyasının da diline pelesenk ettiği en önemli ifadelerden birisidir sürdürülebilirlik. Hani şöyle bir baksanız firmaların kurumsal web sitelerine; vizyon-misyon paragraflarının çoğunda, “sürdürülebilirlik” ifadesinin muhakkak geçtiğini görürsünüz.

Bu kavram, insana adeta 1990’lı yılların “kalite” kavramını hatırlatıyor. O yıllarda firmalar, tüketicileri ikna edebilmenin yolunun “kaliteyi telaffuz etmek” ten geçtiğine inanıyorlardı. Öyle miydi, değil miydi, çoğu için bilinmez, ama “dönemin gerisinde kalmamak” için kalite, söylenmesi gereken bir laftı.

Bir takım kavramları, sırf söylememiz gerektiği için söylediğimizde tabii bazı problemler de ortaya çıkıyor. Mesela artık hiç düşünmemeye başlıyoruz öyle olup olmadığını. Kırmızı ışıkta durup (tabii ki duruyorsak!) yeşil ışıkta geçmek gibi, kendiliğinden, otomatiğe bağlanmış bir biçimde konuşmaya ve davranmaya başlıyoruz. O zaman da kavramların dışı kalıyor, ama içi tükeniyor ve anlam dünyasında hiçbir yeri olmayan boş cümleler kuruyoruz…

Şimdi gelelim sürdürülebilirliğe. Wikipedia, sürdürülebilirliğin sözcük anlamını “daimi olma yeteneği” olarak açıklamış. Yani, tesadüfi olmayan, sürekli tekrarlanabilir bir durum demek bu. Peki, sürdürülebilir büyümeden de, sürekli tekrarlanmayı, her seferinde bir önceki durumdan daha büyük bir hale gelmeyi mi anlamamız gerekiyor? Çalışma yılının sonlarına yaklaşıldığında, firmalar, gelecek yıl hedeflerinden bahsederken “bir önceki yıla göre yüzde 25 büyüme” benzeri cümleler kurduğuna göre, aşağı yukarı böyle anlaşıldığını söylemek pek de yanlış olmayacak.

Aslında basit bir deney yaparak bunun böyle olmadığını rahatlıkla görebilirsiniz. Elinize sağlam bir balon alın, yavaşça şişirmeye başlayın, biraz daha, biraz daha… Ne oluyor, her nefes verdiğinizde balonunuz biraz daha şişmeye devam mı ediyor, yoksa bir nokta geliyor ki, balonunuz artık dayanamayıp patlıyor mu? Belki de patlarken sizin de canınızı acıtıyor…

Sürdürülebilir büyümeyi, kendimiz ve şirketimiz için sadece bir refleks davranışı haline getirerek bir takım sayılara indirgediğimizde korkarım ki, başımıza gelecekler aşağı yukarı tarif edilen bu deneyin sonucuyla aynı olacaktır.

Peki, o halde ne yapmamız gerekir?

Öncelikle yapmamız gereken, işimizle ilgili attığımız her adımda, verdiğimiz her kararda biraz daha fazla ve daha etraflıca kafa yormak. Yani stratejik düşünmeyi gündelik hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline getirebilmek. Böylece sürdürülebilir büyümenin, sürekli olarak daha çok satış değil, şirketimiz, yaşadığımız toplum ve doğa arasında oluşturmamız gereken ekolojik bir denge olduğunu rahatlıkla görebiliriz…

Fabrikamız çalışırken ortaya çıkan zehirli atıkların, nehirlerimizi kirleterek biyolojik çeşitliliğe zarar verebileceğini, bölgede yaşayan insanlarda kanser riskini artıracağını düşünmek mesela…

Rekabet yeteneğinin, daha ucuza işgücü kullanmak yerine ekonomik adaletten geçtiğini görebilmek…

Bundan 30-40 yıl sonra, Akdeniz bölgemizin çöl olma riski nedeniyle çocuklarımızın oradaki doğal güzellikleri göremeyeceği ihtimaline üzülmek! Bunun için fosil yakıtlar yerine, yenilenebilir enerji kaynaklarını tercih etmek…

Yaşadığımız dünya ve doğa ile aramızdaki ilişkinin ev sahipliği değil de, misafirlik ilişkisi olduğunun farkına varmak…

Doğadaki tüm canlılardan ve canlılar arasındaki ilişkilerden ilham alabilmek. Avını saatlerce kovalayan bir aslanın, yakaladıktan sonra “beni bu kadar koşturdun, şimdi seni işkence ederek öldürüp yiyeceğim” demediğini, karnını doyurduktan sonra da avının arta kalanını doğadaki başka hayvanlara bırakmasını ibretle anlayabilmek mesela…

Pazarlama dünyasının önemli simlerinden Peter Fisk’ın Türkçeye de çevrilen Sürdürülebilir Büyüme kitabından bir alıntıyla bu önemli konuyu şimdilik bitirelim;

İnsanlar, gezegen ve kar manifestosu

İş dünyasının liderleri, bu sizin için uyanış çağrısı

Ödünç bir zamanı yaşıyorsunuz

Doğanın kaynaklarını gasp edip, yerine zehirli atıklar bırakıyorsunuz

Bu hava değişiklikleri acayip değil, bu sizin yarattığınız dünya

Yüzeysel yenilikleriniz ve imajınızla sokaktaki adamın gözünü boyuyorsunuz

Kaçak işçilere, karbon salımına ambalajlara ve açgözlülüğe ne diyeceksiniz?

İşler iyi değil gibi

İş dünyası, toplum ve doğa, birlikte var olabilmek için, yeni bir yol bulmak zorunda

Eğer sürdürülebilir değilseniz, sorumsuzsunuzdur!