Charlie Hebdo saldırısı üzerine: Karikatüristin sınırı nedir?

9 Ekim-İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde “21. Yüzyıl’da siyasi karikatürler çizmek” üzerine bir konferans verildi. Konferansın konukları The Economist ve The Baltimore Sun‘ın ünlü karikatüristi Kevin (Kal) Kallaugher ve eskiden New York Times‘da da çalışmış olan, şimdilerde ise Hürriyet Gazetesi’nde karikatüristlik yapan Mehmet Kutlukhan Perker’di.

Siyasi konularda çizen bir karikatürist olan Kal, konuşmasına, Gorbaçov, Putin, M. Teatcher, R. Reagon ve Obama gibi liderleri konu ederek yaptığı çizimleri göstererek başladı. Kal’ın karikatürlerinde kullandığı en önemli objelerden biri silahlar. Kultukhan Perker ile ortak noktası ise Perker’in de siyasi portreler üzerine çalışan bir karikatürist olması. Kal, çizdiği çeşitli karikatürleri katılımcılarla paylaşmaya ve mesleki etik üzerine konuşmaya başladıktan sonra konu kaçınılmaz olarak Fransa’da radikal islamcılar tarafından gerçekleştirilen Charlie Hebdo saldırısına geliyor. Kal, saldırıyla ilgili “Bizler silahları bir şeyler anlatmak için kullanırız ama silahların kazanmasını asla istemeyiz. Charlie Hebdo’da silahlar kazandı” dedi. Perker, Fransa’da gerçekleşen saldırının kendilerini de etkilediğini, olayın ardından Beyoğlu’nda ki çalışma ofislerinin kundaklandığını söyledi. İki konuşmacı arasındaki en büyük fark birinin Türkiye gibi basın özgürlüğünün çok tartışılır olduğu, diğerininse Amerika gibi bu konuları en azından görünürde aşmış ve mizaha karşı saygılı bir ülkede çiziyor olması. Kal, editoryal açıdan çalıştığı kurumlarda herhangi bir baskı altında kalmadığını, Perker ise çizdikleri yüzünden siyasilerden tepkiler aldığını fakat artık bu duruma alıştığını ve aldırış etmediğini söylüyor. Özellikle Hürriyet gibi toplumun geneline mal olmuş bir gazetede çalışmanın bu konuda daha çok baskı altında kalmaya sebep olduğunu söyleyen Perker, Penguen, Leman, Uykusuz gibi dergilerde çizerken daha özgür olabileceğinizi söylüyor. Bu noktada etiğin devreye girdiğini düşünen Perker, “Eğer bir baskı veya yönlendirme yoksa kendi etik değerleriniz devreye girer. Önce karikatüre ağırlık verir sonrasında işin editoryal kısmıyla ilgilenirsiniz” şeklinde sözlerine devam etti.

Dinleyicilerden bir soru: “Kırmızı çizgileriniz var mı? Çizmeyeceğiniz bir konu veya kendinize oto sansür (self-censorship) uyguladığınız? Charlie Hebdo’dan sonra dini konularda çizmekten çekindiniz mi?”

Kal, sürekli haberlere bakarak vaktini geçiren insanların çok çabuk depresyona girebileceğini, bu yüzden karikatürün hem editoryal ve ciddi hem de komik bir yanı olduğunu düşünüyor. Karanlık günlerde mizaha daha çok ihtiyaç duyulduğunu ve katı toplumlarda bu işi yapmanın daha zor olduğunu söyleyen Kal için zor günlerde siyasi mizahlar yaratmak zor bir iş.  Fakat yine de kendisine otosansür uygulamıyor çünkü otosansürün “bir fikrim var ama söyleyemiyorum” anlamına geldiğini düşünüyor. Bunun yerine otodüzenleme (self-editing) yaptığını söyleyen Kal’a göre otodüzenleme; “bir fikrim var ve bunu dikkatli bir şekilde, süzgeçten geçirerek söylüyorum” anlamına geliyor. Bu yüzden de kırmızı çizgilere ihtiyacı olmuyor.

Charlie Hebdo olayından örnek veren Kal, “Ben peygamberlerle ilgili karikatürler çizmem, dini konular ilgi alanıma girmiyor ve insanların hassas olduğu noktaları deşmemek gerektiğini düşünüyorum fakat kökten dincileri eleştirmekten de geri kalmak istemem. Burada çok güçlü bir çizgi var, etik çizgisi. Başkasını rahatsız etmeden de bir şeyleri eleştirebilirsiniz. Önemli olan saygı göstermek. Charlie Hebdo‘da bir grup inançlı insana karşı yapılmış bir etik sorunu vardı” şeklinde konuşmasına devam etti. Basın özgürlüğünden bahsedilen ülkelerde isteyen herkesin istediği şeyi çizme ve söyleme hakkının olduğunu söyleyen Kal, Hebdo’da çizilen karikatürü beğenmese de insanların kafasına bu yüzden silah dayamak gerekmediğini de ekledi. Kal’ın konuyla ilgili verdiği bir başka örnek ise Amerika’da ki ırkçılıkla ilgili. Baltimore’da siyahi bir belediye başkanı olduğunu söyleyen Kal, siyasi konularda çizen bir karikatürist olduğu için belediye başkanını elbette çizimlerine konu ettiğini fakat ırkçılığın Amerika için bir tabu olduğunu bildiğini, bu yüzden siyahiler hakkında çizerken daha dikkatli olduğunu söylüyor. Örneğin, bir siyahiyi el ve kollarında zincirlerle çizmediğini, çünkü bunun kölelik anlamına gelebileceğini söylüyor. Kal, çizimlerinde son derece özgür olduğunu ve kimsenin ona neyi yapıp neyi yapmaması gerektiği konusunda uyarmadığını fakat kendi etik değerleri çerçevesinde bazı şeyleri değerlendirdiğini ve insanların hassas noktalarını kanatmak ve tepkilerini çekmek istemediğini söylüyor. Perker ise konuyla ilgili olarak kendisinin uyguladığı yöntemi otosansür değil, daha çok bir “ethical guideline” olarak tanımlıyor.

Konuklardan Kal’a a gelen bir diğer soru ise daha önce Türkiye’den siyasi bir ismi karikatürlerine konu edip etmediğiyle ilgili. Kal, daha öncesinde Turgut Özal’ın bir portresini çizmiş. Türkiye’nin dünyada önemi git gide artan bir ülke olduğunu, Ortadoğu’da yer alan diğer ülkelere oranla hızlı bir yükseliş gösterdiğini ve bu yükselişin devam edeceğini düşünüyor, bu yüzden artık Türklerle ilgili daha çok çizecekmiş. Ayrıca, Kal’a göre Türklerin “inanılmaz” bir mizah yeteneği var.

Konferansta, her meslekte olduğu gibi karikatüristlikte de mesleki etiğin ne kadar önemli bir unsur olduğu bir kez daha vurgulanmış oldu. Özellikle halkla doğrudan iletişime geçen medya kanallarında çalışanların bu konudaki sorumluluğunun çok daha üst seviyelerde olduğunu konuşmacıların verdikleri örneklerde görmek mümkün. Bu mecralarda mesleki etik değerlerinin yanı sıra evrensel etik değerlerin gözetilmesi devreye giriyor. Özellikle yasalarla veya çeşitli kurallarla belirlenmemiş alanlarda kişinin kendi etik değerleri olması önemli bir unsur haline geliyor. Kal’ın da söylediği gibi eğer çalışılan kurumun belirli kırmızı çizgileri varsa üzerinizde bir baskı hissedersiniz, bu baskı sonucunda istemsiz bir otosansür geliştirirsiniz ve fikirlerinizi dile getirmezsiniz, fakat bu yine de etik ihlallerinin önüne geçmeye yetmez. Yaptığınız mesleğe göre sorumlu olduğunuz insan sayısı artar, sayı arttıkça her türlü şeye daha açık ve  savunmasız hale gelirsiniz. Davranışlar, kararlar, sözler ve çizgiler her an kendinize yönelttiğiniz bir silah halini alabilir; Charlie Hebdo‘da olduğu gibi.

Yorum yapın